Anayasa Mahkemesi’nden Vergi ve SGK Uygulamalarıyla İlgili İki Önemli Karar

Anayasa Mahkemesi’nden Vergi ve SGK Uygulamalarıyla İlgili İki Önemli Karar
5 Nisan 2015 14:18

3 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete’de biri vergi uygulamaları, diğeri Sosyal Güvenlik Kurumu uygulamalarıyla ilgili olmak üzere Anayasa Mahkemesi’nin iki kararı yayımlandı. Bu kararların içeriği aşağıda belirtilmiştir.

1- 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu” başlıklı mükerrer 35. maddesine 5766 sayılı Kanunla eklenen beşinci ve altıncı fıkraları;

“Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.

Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz.”

şeklindedir.

Söz konusu fıkralara istinaden, kanuni temsilcisi olduğu dönemden kalma şirket vergi borçlarının tahsili amacıyla aracına haciz konulan davacının, söz konusu haczin iptali istemiyle açtığı davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırılık iddiasını ciddi bulan Danıştay Dördüncü Dairesi, yukarıdaki fıkraların iptalleri için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Anayasa Mahkemesi, 19/3/2015 Tarihli ve E: 2014/144, K: 2015/29 Sayılı Kararı ile söz konusu beşinci ve altıncı fıkraların Anayasa’ya aykırı olduklarına ve iptallerine karar verdi.

Mahkeme gerekçesinde; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda kusura dayalı sorumluluğun benimsenmiş olduğunu, iptal edilen fıkralarda öngörülen sorumluluk hâlinin ise kusursuz sorumluluk olduğunu, kanuni temsilcilerin kendilerinin görevde olmadıkları dönemde gerçekleşen iş ve işlemlerden sorumlu tutulduklarını, bu durumun adalet ve hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmadığını belirtti.

2- Gerçekte hastaneye gitmemiş olan kişileri hastaneye gitmiş ve tedavi olmuş gibi gösterme, T.C. Kimlik Numarası ele geçirilen kişiler adına ilaç yazdırma gibi sağlık alanındaki suiistimalleri önlemek üzere, 5510 sayılı Kanunun “Sağlık hizmetlerinden yararlanma şartları” başlıklı 67 nci maddesinin üçüncü fıkrasına, sağlık kuruluşuna başvuran kişinin kimlik kontrolünün nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, evlenme cüzdanı, pasaport veya Kurum tarafından verilen resimli sağlık kartı belgelerinden biriyle yapılması yanında, 6283 sayılı Kanunla biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması eklenmişti. Bu doğrultuda da özel hastane ve tıp merkezlerinde biyometrik kimlik doğrulama uygulaması yani avuç içi damar izi okuma sistemi uygulaması başlatılmıştı. (Bkz. Özel Hastanelerde Başkasının Adına İlaç Yazdırma Dönemi Sona Erdi başlıklı haber). Ancak daha sonra Türk Tabipler Birliği uygulamanın Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürerek durdurulmasını istemiş (Bkz. Tabipler Birliği Damar İzi Okuma Sistemiyle İlgili Duyuru Yayımladı başlıklı haber), ardından Danıştay’da açılan bazı davalar üzerine uygulamayı durdurmuştu (Bkz. Danıştay’dan Hastanelerde Damar İzi Kontrol Uygulamasına Durdurma başlıklı haber.)

Durdurma kararının ardından Danıştay Onbeşinci Dairesi; uygulamanın dayanağı olan 67 nci maddedeki “…biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının yapılması ve/veya… ” ibaresinin Anayasa’nın 2., 13. ve 20. maddelerine aykırılığını ileri sürerek Anayasa Mahkemesi’nden iptaline karar verilmesini talep etti.

Anayasa Mahkemesi’nin konuya ilişkin 19/3/2015 Tarihli ve E: 2014/180, K: 2015/30 Sayılı Kararı ile iptal talebini reddetti. Dolayısıyla hastaneye girişte biyometrik kimlik doğrulaması yapılması şeklindeki uygulamayı Anayasa’ya uygun buldu.

Mahkeme gerekçesinde;

– Biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulama uygulamasının, kişinin kendi özelliklerini esas alması nedeniyle izinsiz kullanımlara karşı güvenli, kamu kuruluşlarına yönelik yolsuzluk ve bunların neden olduğu zararlara karşı etkili ve sosyal güvenliği olan kişiler bakımından da güvenli hizmet alınmasını sağlayan bir yöntem olduğunu; itiraz konusu kuralla öngörülen yöntemin sağlık sektöründeki suiistimallerin engellenmesi ve bu konudaki sahteciliğin önlenmesi maksadıyla önemli bir güvenlik önlemi olduğunu, nitekim itiraz konusu kuralın gerekçesinin, sağlık hizmetlerinin elektronik ortamda güvenilir altyapılar üzerinden sağlanması ve hizmetten yararlananların kimliklerinin saptanmasında geleneksel yöntemlerin eksiklikleri nedeniyle ortaya çıkan kötüye kullanımların önlenmesi olduğu, dolayısıyla kuralla öngörülen yöntemin etkin bir şekilde kullanılmasının, Sosyal Güvenlik Kurumundan haksız menfaat temin edilmesini engellemeye yönelik olduğu ve kuralda kamu yararı bulunduğu,

– İtiraz konusu kuralda öngörülen yöntemle elde edilen verilerin amaç ve kapsam dışında depolanması ve kullanılması hâlinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’ndaki kişisel verilerin korunmasına ilişkin ceza hükümlerinin uygulanacak olması nedeniyle bu konuda kanuni güvence de bulunduğu,

belirtildi. (isvesosyalguvenlik.com)

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.