Emekli Hekimlere Haciz Şoku – 23.12.2012

Emekli Hekimlere Haciz Şoku – 23.12.2012
23 Şubat 2013 19:47

Son zamanlarda sık sık SGK tarafından bazı aile hekimlerine gönderilen borç tebligatları gündeme gelmektedir. Önceleri bu borç tebligatlarının sebebini anlayamayan aile hekimleri, konuyu araştırınca, emekli olmalarına rağmen emekli maaşlarını kestirmeden yeniden çalışmaya başlamaları sebebi ile bu tebligatlarla karşı karşıya kaldıklarını öğrendiler.

Sağlıkta dönüşüm programı çerçevesinde tüm Türkiye’de aile hekimliği uygulamasına geçilmesi ile ortaya çıkan hekim ihtiyacı emekli hekimlerle karşılanmaya çalışılmıştı. Bu amaçla, emekli hekimlerle 5258 sayılı “Aile Hekimliği Kanunuile bu kanuna dayanılarak çıkarılan “Aile Hekimliği Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca Çalıştırılan Personele Yapılacak Ödemeler İle Sözleşme Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik” çerçevesinde ve yönetmelik ekindeki “Aile Hekimliği Hizmet Sözleşmeleri” ve “Aile Sağlığı Elemanı Hizmet Sözleşmeleri” imzalanmaya başlandı.

Emekli olan hekimler, emekli olduklarını beyan ederek aile hekimliği hizmet sözleşmesini imzalamalarından sonra, ilgili aile hekimliği tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna, Sosyal Güvenlik Destek Primine tabi çalışan olarak bildirimleri yapılmakta ve buna uygun olarak da primleri ödenmektedir. Hatta bu işlemleri yapan aile hekimliklerinden bazılarının bu işlemleri SGK müdürlüklerine sorarak yaptıkları ifade edilmektedir.

Ancak aradan bir süre geçtikten sonra SGK Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kamu Görevlileri Emeklilik Daire Başkanlığı bazı aile hekimlerine yazılar göndermeye başlamıştır. Bu yazılarda, 5335 sayılı Yasanın 30. maddesi gereğince emekli maaşı kesilmeksizin yeniden çalışmaya başlanılamayacağı belirtilmektedir. Ayrıca Bütçe Daire Başkanlığı da belirlenen süre içinde ödenen emekli maaşlarının toplamının Kurum hesaplarına (faizli olarak) iade edilmesini isteyen yazılar göndermektedir.

Aile hekimlerinin, 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanununun 3. maddesinde belirtilen istihdam statülerine baktığımızda; “Sağlık Bakanlığı; Bakanlık veya diğer kamu kurum veya kuruluşları personeli olan uzman tabip, tabip ve aile sağlığı elemanı olarak çalıştırılacak sağlık personelini, kendilerinin talebi ve kurumlarının veya Bakanlığın muvafakatı üzerine, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın, sözleşmeli olarak çalıştırmaya veya bu nitelikteki Bakanlık personelini aile hekimliği uygulamaları için görevlendirmeye veya aile hekimliği uzmanlık eğitimi veren kurumlarla sözleşme yapmaya yetkilidir . . . ” denilmektedir. Buna göre aile hekimi 657 sayılı Kanuna tabi devlet memuru, kendi nam ve hesabına bağımsız çalışan ya da işçi değildir. Aile hekimleri 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu kapsamında kadro karşılığı olmaksızın sözleşmeli personeldir. Sözleşmelerde; aile hekimlerinin yürürlükteki kanun, yönetmelik, genelge ve Sağlık Bakanlığınca verilecek talimatlara, hasta haklarına, mesleki ve genel etik kurallara uygun olarak görev yapacağı, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun hükümlerine tabi olacağı, sözleşmelerin valiliklerle ve iki yıl için imzalanacağı gibi hükümler yer almaktadır.

Buna göre Sağlık Bakanlığının bir hizmet birimi olan aile hekimliğinde çalışan ve emekli iken aile hekimliği sözleşmesi imzalayan hekimlerin, sözleşmeli statüde olup sosyal güvence açısından 5510 sayılı Kanunun 4/a maddesi kapsamında oldukları değerlendirilmektedir.

Burada asıl sorun aile hekimliğinin 5335 sayılı Yasa çerçevesinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceğidir. Söz konusu yasanın 30. maddesine baktığımızda; “. . . Sağlık Bakanlığının tabip ve uzman tabip kadrolarına yapılacak atamalar hariç olmak üzere, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar, genel bütçeye dahil dairelerin, katma bütçeli idarelerin, döner sermayelerin, kefalet sandıklarının, sosyal güvenlik kurumlarının ve bütçeden yardım alan kuruluşların kadrolarına açıktan atanamazlar. Diğer kanunların bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.

Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.

Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre 1.1.2005 tarihinden önce alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz.

Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri;

a) Cumhurbaşkanlığına seçilenler,

b) Dışarıdan Bakanlar Kurulu üyeliğine atananlar,

c) Yasama Organı üyeliğine seçilenler,

d) Mahalli idareler seçimleri sonucuna göre görev alanlar,

e) Sadece toplantı veya huzur ücreti ya da hakkı ödenen görevleri yürütenler ile yönetim ve denetim kurulu üyeliği ücreti karşılığında görevlendirilenler,

f) Yaş haddini aşmamış olmaları kaydıyla her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler (üniversitelerde ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler hakkında yaş haddini aşmamış olmaları kaydı aranmaz.),

g) Vakıf üniversitelerinde görev alanlar,

h) Özel kanunlarında emeklilik veya yaşlılık aylığı kesilmeksizin çalıştırılma veya görev yapma hakkı verilenlerden Cumhurbaşkanı tarafından atananlar, Başbakan tarafından atananlar, Bakanlar Kurulu kararı veya müşterek kararname ile atanan veya görevlendirilenler ve Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılan seçimler sonucunda görev verilenler,

i) 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 60 ıncı maddesinin (a) fıkrası uyarınca Yasama Organı üyeliğinin bitiminden sonra öğretim üyesi olarak atanmış olanlar,

Hakkında uygulanmaz.” hükmü bulunmaktadır.

Buna göre aile hekimliği özel yasa ile düzenlenmiş, Sağlık Bakanlığının denetim ve koordinasyonu çerçevesinde deruhte ve finanse edilen bir kamu hizmeti olarak kabul edilmelidir. Emekli hekimlerin ya da serbest hekimlerin sözleşme ile 5510 sayılı Kanunun 4/a maddesi kapsamında sigortalı olmaları aile hekimliğinin bu durumunu değiştirmemektedir. Dolayısı ile aile hekimi olmayı düşünen emekli hekimler emekli maaşlarının kesileceğini bilmeli ve bu durumu da çalışacakları aile hekimliklerine ve SGK ya bildirmelidirler. Aynı şekilde aile hekimlikleri de emekli hekimler ile sözleşme yaptıklarında ilgililerin emekli maaşlarının kesileceğini çalışacakları aile hekimlerine bildirmeleri ve bu aile hekimleri için SGK’ya tüm sigorta kollarına tabi işe giriş bildirgesi vermeleri gerekmektedir.

Aile hekimlikleri emekli bir hekim ile ya da sağlık görevlisi ile sözleşme yapıp, bu kimselerin SGK bildirimlerini tüm sigorta kollarına tabi çalışan olarak yapması gerekirken hatalı olarak Sosyal Güvenlik Destek Primine tabi çalışan olarak bildirmeleri durumunda, daha sonra bu durumun SGK tarafından anlaşılması halinde öncelikle ilgili çalışanlara yazımızın başında belirttiğimiz borç bildirimleri gönderilmektedir.

SGK Kamu Görevlileri Emeklilik Daire Başkanlığının yazılarında da belirtildiği gibi emekli olup aile hekimi olarak çalışanlara ödenen maaşlar 5510 sayılı yasanın 96. maddesi ile “Fazla veya Yersiz Ödemelerin Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre tahsil edilmektedir. 5510 sayılı yasanın Yersiz Ödemelerin Geri Alınması başlıklı 96. maddesinde; “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;

a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,

itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.” hükmü mevcuttur. Mezkur yönetmeliğin de 5. maddesinde, ilgililerin kasıtlı ve kusurlu davranışlarından doğan fazla veya yersiz ödemeler, 6. maddesinde de Kurumun hatalı işlemlerinden doğan fazla veya yersiz ödemeler düzenlenmiştir.

Bu çerçevede çalışan personel, aile hekimliğine emekli olduğunu bildirmiş, aile hekimliği de bu kişinin SGK bildirimini SGDP’ye (Sosyal Güvenlik Destek Primi) tabi olarak yapmış ise burada yönetmeliğin 5. maddesinde sayılan kasıtlı veya kusurlu bir eylem söz konusu olmamakla birlikte, Kurumun yersiz olarak ödediği emekli maaşlarının toplamını istemesi de yasa gereğidir. Ancak, bu borç tebligatlarının, 5510 sayılı yasanın 96. maddesinin (b) bendi çerçevesinde 5 yıl ile sınırlı olması ve tebliğ tarihinden itibaren yirmidört ay içinde defaten ya da taksitle ödenmesi halinde faiz içermemesi gerekmektedir. Bu süreden sonra yapılacak ödemelerde ise yirmidört aydan sonraki süre için kanuni faiz istenmesi gerekir.

Diğer taraftan böyle bir durumla karşılaşan aile hekimliği, SGDP’ne tabi çalıştırdığı personel için çalışılan bu süre içinde verdiği SGDP belgelerinin iptalini, tüm sigorta kollarına tabi olması nedeniyle ek aylık prim ve hizmet belgelerini vermesi ve çıkacak olan ek sigorta primini ödemesi gerekecektir.

Çalışan emekliler (Emekli Sandığı ve Bağ-Kur) ise kendilerini hiç ummadıkları bir sürprizle karşı karşıya bulacaklardır. Çalışmaları tüm sigorta kollarına tabi olacağından eğer bu çalışmaları 3,5 yıldan fazla sürer ise işten ayrılıp yeniden emeklilik müracaatı yaptıklarında artık 4/c (Emekli Sandığı) emeklisi değil 4/a (eski SSK) emeklisi olacaklardır.(www.isvesosyalguvenlik.com)

A. Hüseyin KAYA*

—————
* Başmüfettiş, Sosyal Güvenlik Kurumu
alihuseyinkaya@gmail.com

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.